Son günlerde Türkiye'de yaşanan bir cinayet davası, toplumun büyük bir kesiminde derin bir infial yarattı. Altında yatan nedenleri araştırmak, olayların nasıl geliştiğini ve failin ruh halini anlamak adına hukukun getirdiği kurallar çerçevesinde yaşananlar merak konusu. Çoğu zaman gruplar arası anlaşmazlıkların ve kıskançlıkların sonucu olarak karşımıza çıkan cinayetler, bu kez bir adamın baldızını ve ardından kendi iş yerinde çalışanını maksatsız bir şekilde öldürmesiyle gündeme geldi. Adalet, tüm bu suçların cezasız kalmayacağını bir kez daha gösterdi. İki cinayete de müebbet hapis cezası verilen zanlı, toplumun gözünde 'canavar' damgası yedi.
Olayın başlangıcı, çoğunlukla aile ilişkilerine dayanan karmaşık bir hikaye. Zanlı, S.G., baldızıyla olan ilişkisinin gerginleşmesinin ardından kızıyla birlikte kaldıkları eve geldi. Burası, yaşananların dönüm noktası oldu. Aile içinde sıkça tartışmalara yol açan bir miras meselesi olduğu biliniyordu. S.G., baldızı A.Y. ile tartışırken, duygularının kontrolünü kaybettikçe durumu daha da vahim hale getirdi. Kıskançlık duygusu ve yaşanan gerginlik, S.G.’nin ellerini kanlı bir şekilde kirletmesine neden oldu. Geçmişteki sorunlarını çözemeyen S.G., tartışmanın sona ermesi için hazır bulduğu bıçakla A.Y.’yi acımasızca öldürdü. Bu cinayetin ardından, sırlarını saklayabilmek adına olayın üstünü kapatmayı seçti ancak burada da planları bozuldu.
Bir süre sonra S.G., kendi iş yerinde çalıştırdığı M.U. ile ilgili olarak başka bir sorun yaşamaya başladı. M.U., iş yerindeki devamsızlığı ve çalışma disiplinindeki düşüklüğü nedeniyle sık sık S.G. ile yüzleşmek zorunda kalıyordu. Ancak bu görüşmeler, iki taraf arasındaki gerilimi artırmaktan başka işe yaramıyordu. S.G., M.U.’nun genç yaşa rağmen üstün bir çalışma disiplini sergilemesi ve kendisini işte daha iyi bir pozisyona getirecek potansiyele sahip olmasından rahatsızlık duymaya başlamıştı. Ailevi sorunları nedeniyle zaten ruhsal bir çöküntü içinde olduğu düşünülen S.G., M.U. ile geçirdiği bir görüşmenin ardından ikili arasında çıkan tartışmayı kontrol edemedi ve bu kez de genç çalışanını bıçaklayarak öldürdü.
Cinayetlerin faili S.G., hemen ihbar edilerek yakalandı. Polisin düzenlediği operasyon sonrasında gözaltına alınan zanlı, ilk başta cinayetleri itiraf etmekten kaçındı. Ancak sorgulamalar ilerledikçe, tüm gerçeklerin ortaya çıkması kaçınılmaz oldu. Hem baldızının hem de çalışanının cinayetini işlediğini kabul eden S.G., olayın toplumsal ve ailevi dinamiklerini göz önünde bulundurarak nedenlerini açıklamaya çalıştı. Ancak savcılık, yaşananların bir bahane olamayacağını ve S.G.’nin ruh halinin ağır bir şekilde değerlendirileceğini belirtti. Duruşmada yaşanan olayların detayları ulusal medyada büyük yankı uyandırırken, toplumda infial uyandıran bu cinayetler, cinayetlerin ardındaki sosyolojik ve psikolojik faktörlerin de sorgulanmasına sebep oldu.
Sonunda, mahkeme tarafından S.G.’ye iki kez müebbet hapis cezası verildi. Verilen bu karar, hem karnında şuursuzca bir kıskançlık ve nefret barındıran faillerin işlemekte olduğu cinayetlerde de, toplumun adalet arayışının bir nevi sembolü haline geldi. Mahkeme kararını verirken, şiddetin hiçbir türlüsünü affetmeyeceğini ve toplumun güvenliğinin her şeyden önce geldiğini vurguladı. Hayatını kaybeden baldız ve çalışanın aileleri ise bu yasadışı eylemlere maruz kaldıkları için büyük bir acı yaşadıklarını ifade ederek, adaletin tecelli etmesine duydukları memnuniyeti dile getirdiler.
Bu korkunç olay, toplumsal normların ve aile içindeki ilişkilerin boşluklarının gözler önüne serilmesine neden oldu. İnsanların sabrının ve sınırlarının zorlandığı anlarda nelere yol açabileceği, bu tür cinayetleri ‘şirket içi tartışma’ veya ‘ailevi sorunlarla ilgili bir kaza’ olarak görmek yerine, ciddi birer nefret cinayeti olarak algılanması gerektiğini ortaya koydu. Sonuç olarak, S.G.’nin işlediği cinayetler, toplumun bıçakla yaralanan ve kanayan duygularına yeni bir hikaye eklemiş oldu.
Adaletin yerini bulması her ne kadar sevindirici olsa da, böyle vakaların sosyal açıdan da ele alınması gerektiği gerçeği devam ediyor. Toplum olarak, bireylerin ruh sağlığı ve aile içi ilişkilerin sağlıklı bir çizgide ilerlemesi, bu tür korkunç olayların bir daha yaşanmaması adına kritik bir önem taşıyor.